14 Haziran 2025 Cumartesi
Yerli ve Milli Uçak KAAN, Endonezya Semalarında Uçacak
Steve Hanke: “Erdoğan’ın Türkiye’sinde Birey Yoksa Sorun da Yok”
Geçitkale’de Emlak Dolandırıcılığı İddiaları Büyüyor
KKTC'de Trafikte Araç Denetimlerinde Adaletsizlik İddiaları
Başkan Zeydan Karalar’ın Lavanta Jesti
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) Mesarya Ovası’nda yer alan Geçitkale bölgesi, son yıllarda emlak yatırımı yapmak isteyen yerli ve yabancı vatandaşların dolandırıldığı iddialarıyla ülke gündemine oturmuş durumda. Özellikle “denize yakın” ve “uluslararası havalimanı yanında” gibi yanıltıcı reklamlarla yapılan satışlar, yatırımcıları mağdur ediyor.
Bazı emlak firmaları ve aracılar, sosyal medya reklamları ve internet ilanlarında “Geçitkale denize sıfır” veya “4 dakika mesafede deniz manzaralı” gibi ifadeler kullanıyor. Oysa Geçitkale’nin denize en yakın mesafesi 12-15 kilometre arasında, yani denize kıyısı olmayan bir bölge.
Yatırımcıların çoğu bölgeyi görmeden mülk alıyor. Google Haritalar ve uydu görüntüleri incelendiğinde, bu ifadelerin tamamen aldatıcı olduğu açıkça görülüyor.
Geçitkale ve çevresinde son birkaç yıl içinde onlarca apartman, villa ve konut projesi inşa edilmeye başlandı. Ancak, birçok projede tapu devri yapılmadan satışlar gerçekleştiriliyor. KKTC yasalarına göre, bir binanın inşaatı tamamlanmadan tapu verilemez. Buna rağmen, inşaat tamamlanmadan vatandaşlardan para toplanıyor.
Bazı projelerde, yatırımcılara “bu arsa senin, proje tamamlanınca 1+1 dairen hazır” deniyor. Ancak 10-15 yıl geçmiş olmasına rağmen tapu devri yapılmamış projeler hâlâ mevcut. Yatırımcılar tapu almayı beklerken, müteahhitler ortadan kayboluyor ya da yurtdışına kaçıyor.
Reklamların bir diğer dikkat çeken detayı ise, “uluslararası havalimanı yanında” ifadesi. Bahsedilen havalimanı, aslında eski Pınarbaşı Askerî Havaalanı, yıllardır atıl durumda ve sivil uçuşlara kapalı. Ne uluslararası uçuşlara ne de charter seferlere hizmet veriyor.
Buna rağmen yatırımcılara “yakında aktif olacak”, “uçuşlar başlayacak” gibi sözler veriliyor. Ancak bu konuda herhangi bir resmi açıklama ya da devlet kararı bulunmuyor.
İddialara göre bazı inşaat firmaları, tarla statüsündeki arazileri sanki imarlı arsa gibi pazarlıyor. “Tapu çıkacak, belediye onayladı” denilerek satılan bu yerlerin çoğu imar dışı ve hisseli araziler. Yatırımcıya 35 daire vaat edilip, sadece hisseli bir arsa payı veriliyor. Bu yöntemle binlerce kişi mağdur oldu.
Özellikle belediyelerin imar planlarını gece yarısı değiştirerek bu parsellerin ruhsat almasını sağladığı iddiaları da gündemde. Karşılığında bazı belediye yetkililerine rüşvet teklif edildiği öne sürülüyor.
Konuyu kamuoyuna duyurmaya çalışan bazı internet gazetecileri, tehdit edildi, bazıları hakkında iftira kampanyaları başlatıldı, hatta bazı isimler gözaltına alındı. Yatırımcıları uyaran bağımsız medya organlarının “etik dışı yayın” yaptığı iddiasıyla kınandığı bildiriliyor.
Kendi ifadeleriyle gazeteciler, “Eğer bu düzeni sorguluyorsan hemen susturulmak isteniyorsun” diyerek duruma tepki gösteriyor.
Vatandaşlar, Geçitkale Belediye Başkanı’nın bu reklamlar ve dolandırıcılık faaliyetleri karşısında sessiz kalmasına anlam veremiyor. Bölgeye dair tanıtım görsellerinin ve ilanların belediyeye de ulaştığı belirtilirken, başkanın sürece dair herhangi bir açıklama yapmaması tepkilere neden oldu.
Belediye yetkilileriyle görüşmeye çalışan gazeteciler, randevu taleplerine olumlu dönüş alsalar da, bazı ziyaretlerinde rüşvet veya menfaat talep edildiği iddiaları da şok etkisi yarattı.
Bu gelişmeler ışığında KKTC’de konut ya da arsa yatırımı yapmayı düşünenler için bazı önemli uyarılar:
Deniz manzarası vaadi içeren reklamlara dikkat edin.
Tapusuz satışlara kesinlikle itibar etmeyin.
İnşaat tamamlanmadan ödeme yapmayın.
Hisseli arsa satışlarını sorgulayın.
Resmî belediye ve tapu dairelerinden onaylı belgeleri kontrol edin.
Bölgeyi mutlaka yerinde görün.
Geçitkale’ye ek olarak, İskele bölgesi de benzer şekilde aynı firmalar tarafından yapılaşmaya açılmış durumda. Alt yapısı tamamlanmamış bölgelerde on binlerce daire ruhsatsız olarak satılıyor. Çamurlu yollar, kanalizasyon sorunu, su ve elektrik sıkıntıları henüz çözülmeden projeler pazarlanmaya devam ediyor.
Geçitkale ve çevresi, doğal güzellikleriyle potansiyel taşısa da, düzensiz yapılaşma, etik dışı satış teknikleri ve tapusuz mülkler bu potansiyeli gölgeliyor. Yatırımcıların, reklamlara değil, gerçek belgelere ve araştırmaya dayanarak hareket etmesi gerekiyor.
Adana, kültür ve sanat tarihinde iz bırakacak bir etkinliğe ev sahipliği yaptı. Kentin ilk şiir korosu, Taş Mekan’da sahneye çıkarak edebiyatseverleri büyüleyen bir şiir dinletisine imza attı. Şiirsel anlatım ile sahne performansını bir araya getiren bu özel gece, şair Didem Madak’ın derinlikli ve duygusal dizeleriyle örülü “Seçkin” adlı gösteriyle sanatseverlere sunuldu. 65 dakika süren dinleti, izleyenlerde derin izler bıraktı.
Sanat yönetmenliğini, profesyonel oyuncu, yönetmen ve eğitmen İhsan Ustaoğlu’nun yaptığı bu özel proje, şiirin sadece okunmadığı, sahnede can bulduğu yepyeni bir anlatı dili sundu. Şiir korosu formatında gerçekleştirilen dinleti, Türkiye’de ve özellikle Adana’da öncü bir sanat formu olarak dikkat çekti.
Koronun kurucuları arasında yer alan şair ve sanatçılar ise geceye damgasını vurdu:
Selda Kaya
Neslihan Dağlı
Ayfer Karakaş
Eylem Demir
Bircan Erinç
Bu isimler, Madak’ın şiirlerini yalnızca okumadı; sahne üzerinde duygulara, mimiklere ve kolektif bir anlatıma dönüştürdü. Mustafa Aydın’ın gitar eşliğinde sunduğu müzikli katkı ise, dinletinin duygusal etkisini daha da derinleştirdi.
Şiirle Gelen Sessiz Çığlık: Adana’nın İlk Şiir Korosu Dinletisi Gönüllere Dokundu
Yaklaşık 40 kişilik seçkin bir izleyici kitlesi tarafından takip edilen dinleti sonrası, sanatçılarla gerçekleşen samimi söyleşi ve fotoğraf çekimi etkinliği taçlandırdı. Katılımcılar, performansın yalnızca bir şiir okuması değil, aynı zamanda sahne üzerinde şiirin canlandığı bir sanat deneyimi olduğunu belirtti.
Bu özel proje, sadece bir gösteri olmanın ötesinde, Adana’nın kültürel hafızasında kalıcı bir iz bırakmaya aday. Şiir korosunun farklı şairlerin eserlerini sahneye taşıyarak sürdürülebilir bir sanat serisine dönüştürülmesi planlanıyor. Etkinliği izleyen birçok sanatsever ve edebiyat tutkunu, bu tür şiir temelli performansların devamını talep ediyor.
“Seçkin” adlı dinletinin başarısı, şiirin sahnede nasıl yankı bulabileceğini kanıtladı. Adana’da başlayan bu yenilikçi sanat hareketi, Türkiye’nin farklı şehirlerine yayılmaya ve farklı şairlerin sesini sahneye taşımaya hazırlanıyor.
Tiyatro sahnesinin deneyimli ismi İhsan Ustaoğlu, sanat yolculuğunun bilinmeyen yönlerini anlattı. Oyunculuğa adım atışından, ailesiyle İstanbul’a taşınma sürecine, oyun yazarlığından yönetmenliğe kadar uzanan kariyerini ilk kez bu kadar açık ve samimi bir dille paylaştı.
Röportajın en dikkat çekici anlarından biri, İhsan Ustaoğlu tiyatro kariyerinin nasıl başladığına dair anlattıkları oldu. Henüz çocuk yaşlardayken, okulda düzenlenen bir tiyatro oyununda sahneye çıkan Ustaoğlu, bu deneyimin hayatının yönünü belirlediğini söyledi:
“İzleyicinin nefesini hissettiğim o an, zaman durdu sanki. O sahnede kim olduğumu buldum.”
Bu an, onun için sadece bir sahne deneyimi değil, gelecekteki mesleğine dair ilk işaret olmuştu.
İhsan Ustaoğlu’nun hayatındaki dönüm noktalarından biri, ailesiyle birlikte Adana’dan İstanbul’a taşınmasıydı. O dönem maddi koşulların zorlu olduğunu ama bu taşınmanın sanat yolculuğu için büyük bir fırsat yarattığını vurguluyor:
“İstanbul’a geldiğimizde hiçbir şey kolay değildi ama tiyatro dünyasına daha yakın olmak için buradaydım. Tiyatronun kalbine adım attım.”
İstanbul, onun için yalnızca büyük bir şehir değil; tiyatro sahnesine açılan bir pencere olmuştu. Burada aldığı eğitimler, katıldığı atölyeler ve tanıştığı isimler, İhsan Ustaoğlu tiyatro kariyerinin temel taşlarını oluşturdu.
Ustaoğlu, yıllar sonra Adana’ya geri dönerek burada tiyatroya gönül veren gençlerle çalışmaya başladı. Birçok atölye düzenledi, oyunculuk koçluğu yaptı ve yerel tiyatrolarla çeşitli projeler yürüttü. Adana’da gerçekleştirdiği çalışmaları, kariyerinin “paylaşma dönemi” olarak tanımlıyor.
“Bilgimi ve tecrübemi gençlerle paylaşmak, bana ayrı bir tatmin veriyor. Sanat sadece icra edilmez; öğretilmeli, aktarılmalı.”
Tiyatro sahnesindeki yolculuğu yalnızca oyunculukla sınırlı kalmadı. Zamanla kalemini kullanmaya başlayan Ustaoğlu, insan hikâyelerine dayanan oyunlar yazmaya başladı. Toplumun içinden, sıradan hayatların içsel çatışmalarını sahneye taşıyan bu eserler, seyircide derin izler bıraktı.
Yönetmenliğe geçiş ise doğal bir süreçti. Yazdığı oyunları sahneye koymak, metinlerin ruhuna en uygun yorumu kendisinin yapacağına inanmasıyla başladı.
“Yazarken bir dünya kuruyorum. Yönetmen olarak ise o dünyayı sahnede nefes aldırıyorum.”
İhsan Ustaoğlu tiyatro kariyeri, birçok önemli yapımla zenginleşti. Hem sahne performansları hem de sahne arkasındaki çalışmalarıyla, tiyatro dünyasında saygı duyulan bir isim haline geldi. İlham kaynakları arasında yaşanmış hayat hikâyeleri, edebiyat, müzik ve günlük yaşamda karşılaştığı insan portreleri yer alıyor.
Röportajın sonunda genç tiyatroculara da seslenen Ustaoğlu, disiplinin, araştırmanın ve samimiyetin altını çiziyor:
“Sahneye çıktığınızda önce kendinize dürüst olun. Ezberden değil, yürekten oynamayı öğrenin.”
Engelliler Afetlere Hazır Değil: Türkiye Genelinde 1.778 Katılımcıyla Gerçekleştirilen Saha Araştırmasından
Çarpıcı Bulgular
Türkiye Sakatlar Derneği’nin BM Kalkınma Programının desteğiyle Türkiye genelinde 1.778 engelli bireyin katılımıyla gerçekleştirdiği kapsamlı saha araştırması, afet ve acil durum süreçlerinin engelli bireyler açısından ne denli eşitsiz ve dışlayıcı işlediğini ortaya koydu. Araştırma, afet hazırlık düzeyinden bilgiye erişime, tahliye imkânlarından barınma ve destek sistemlerine kadar birçok alanda ciddi yapısal eksikliklerin bulunduğunu verilerle belgeledi.
Afetlere Hazırlık Alarm Veriyor
Katılımcıların yalnızca %1,6’sı kendini afetlere karşı “tam hazır” hissederken, %45,2’si hiç hazırlıklı olmadığını
belirtiyor. Evlerinde afet çantası bulunanların oranı sadece %24,4’te kalırken, %80,8’i ailelerinin herhangi bir afet
planı olmadığını söylüyor. Engellilerin %63,3’ü ise bugüne dek hiçbir afet tatbikatına katılmamış
Erken Uyarı Sistemleri Yetersiz
Hayati önemdeki erken uyarı sistemlerinin engelli bireyler için erişilebilir olduğunu belirtenlerin oranı yalnızca %8,9.
İşitsel, görsel ve zihinsel engellilere uygun acil uyarı mekanizmalarının bulunmaması, afete maruz kalan engelli
bireylerin hayatta kalma şansını doğrudan etkiliyor.
Toplanma Alanları ve Barınma Alanları da Erişilemiyor
Katılımcıların %91,9’u afet durumunda yönlendirilecekleri toplanma ve geçici barınma alanlarının kendileri için
erişilebilir olmadığını belirtilen araştırmada ayrıca bu alanların büyük ölçüde fiziksel engeller içerdiği ve gerekli
destek hizmetlerinden yoksun olduğu vurgulandı
Afet Planlarında Engelli Görüşü Yok Sayılıyor
Katılımcıların %84,3’ü yaşadıkları yerlerdeki yerel yönetimlerin afet planlarında kendilerinin fikirlerine
başvurmadığını belirtti. Ulusal afet planlarının engellilerin ihtiyaçlarını yeterince karşıladığını düşünenlerin oranı ise
sadece %8,3.
Güvensizlik ve Yalnızlık Hissi Hakim
Araştırmaya göre katılımcıların yalnızca %21,5’i afet sonrası yeterli desteğe ulaşabileceğine inanıyor. %71,2’si bir
afet anında yalnızca aile ve akrabalarına güvenebileceğini belirtti. Kamusal güvenin düşük olması, engellilerin afet
sonrası destek sistemlerine duyduğu güvenin çöküşte olduğunu gösteriyor
Katılmaya İstekliler ama Dahil Edilmiyorlar
Katılımcıların %85,7’si kendilerine yönelik bir afet eğitimi verilmesi halinde katılmak istediklerini, %55’i ise afet
anında başkalarına yardımcı olmak için gönüllü olabileceklerini ifade ediyor. Fakat sistem, bu gönüllüğü görmezden
geliyor.
Yasal Yükümlülükler Uygulanmıyor
Araştırma bulguları; BM Engelli Hakları Sözleşmesi, Sendai Afet Risk Azaltma Çerçevesi ve Türkiye’nin 5378 Sayılı Engelliler Hakkında Kanunu gibi ulusal ve uluslararası düzenlemelere rağmen, engellilerin afet süreçlerinden
sistematik olarak dışlandığını açıkça ortaya koyuyor.
Çözüm: Hak Temelli, Kapsayıcı ve Katılımcı Bir Afet Yönetimi
Araştırma yerel yönetimlerin engelli bireyleri afet planlama süreçlerine dahil edeceği sivil katılımın artırılması,
erişilebilir erken uyarı sistemleri ve eğitim programları geliştirilmesi, afet barınma alanlarının evrensel tasarım
ilkelerine uygun hale getirilmesi gibi somut çözüm önerileri de içeriyor
Türkiye’de ve bölgede Kürt meselesi üzerine dikkat çeken değerlendirmeler yapılırken, hem geçmiş çatışmalı sürecin sona erdirilmesi hem de demokratik siyasetin ön plana çıkarılması yönünde güçlü mesajlar verildi. “Geçmiş olsun AKP’ye, selam olsun Kürt halkına” ifadeleriyle başlayan açıklamalar, yeni bir dönemin işaretlerini taşıyor.
Yapılan açıklamalarda, Kürt halkının Suriye’de elde ettiği siyasi ve idari statünün önemli bir kazanım olduğu vurgulandı. Bu statünün, Türkiye’deki Kürt halkının özgürlük mücadelesine de olumlu katkılar sunabileceği ifade edildi. Gelişmelerin, sadece Kürtler için değil, Türkiye’nin demokratikleşme süreci açısından da kritik bir eşiği temsil ettiği belirtildi.
Katılımcılar, 40 yılı aşkın süredir süren çatışmalı sürecin artık sona erdirilmesi gerektiğini belirtti. Bu bağlamda, çözüm sürecinin üçüncü aşamasına geçilmesi gerektiği vurgulandı. Yeni dönemin, çatışma ve silahların değil, fikirlerin ve siyasetin ön plana çıktığı bir süreç olması gerektiği ifade edildi.
Konuşmalarda dikkat çeken bir diğer nokta, Kandil’de bulunan PKK liderlerine yönelik yapılan çağrı oldu. Katılımcılar, bu liderlerin Türkiye’ye dönerek aktif siyasete katılmaları gerektiğini söyledi. Bu adımın, hem barış süreci hem de Kürt halkının siyasal temsil hakkı açısından tarihi bir gelişme olacağı belirtildi.
Silahlı çatışma döneminin artık geride kalması gerektiğine dikkat çeken açıklamalarda, fikirlerin, tartışmaların ve demokratik yollarla mücadelenin ön plana çıkması gerektiği ifade edildi. Bu durumun, hem Türk halkı hem de Kürt halkı için kalıcı barışın ve ortak yaşamın önünü açabileceği dile getirildi.
Son olarak yapılan değerlendirmelerde, Kürt halkının özgürlüğü için yürütülen mücadelenin yeni bir aşamaya girdiği, bu aşamanın demokratikleşme, barış ve birlikte yaşam temelinde ilerlemesi gerektiği belirtildi. Türkiye’nin bu süreci doğru okuyarak, halklar arasında yeni bir sayfa açması gerektiği ifade edildi.